11 Temmuz 2014 Cuma

İnterbus Macerası 4. Bölüm Bratislava - Viyana

Evet geldik Bratislava'ya...
Gezi boyunca çok kısa süre kalıp ama acayip şekilde ayrılmama isteği duyduğum iki şehirden biri Bratislava. Maalesef çok fotoğraf da yok bu şehirden.

Küçük anadolu şehirlerine benziyor.Tabii daha düzenli... Sokaklarında karşınıza değişik hallerde ve şekilde heykeller çıkabiliyor(muş). Muş diyorum çünkü nedendir bilinmez - o muhteşem sadelikte ve güzellikle hatunların gözleri ayıramadığım için olsa gerek- ben görmedim hiç birini :)

Tekrar gidillip gezilebilecek bir yer bence...Bir çok kültürden etkilenmiş olan şehrin Hükümet Binası, Tuna nehri ve kıyısındaki Şato ve geceleri Tuna nehri kıyısındaki eğlence mekanları iyiymiş...

Ama asıl muhteşem olan hatunları :) Yanlış anlamayın Birer sanat eseri gibiler.Mona Lisayı nasıl izleyebilirse insan bu hatunları da öyle izleyebilirsin saatlerce :)
He , erkeklerinin de aşağı kalır yanı yok, onu da belirtmeden geçemeyeceğim. :)




Evet Bratislava bölümü baya zayıf kaldı, hakkını veremedim , bir daha ki gidişime umarım :)

Şimdi gelelim Viyana'ya...
Avusturyanın başkenti, ve en kalabalık şehri olmasına rağmen, şehir bana hiç de kalabalık gelmedi.

Mimarisi, şehir düzeni  muhteşem...
Şehir planlaması  böyle yapılır işte diyebiliyor bu işten en anlamayan insan bile...Güzellik detaylarda gizlidir derler ya -şeytan mıydı yoksa o :) -  Caddeleri, bisiklet yolları, kaldırımları... Çöp kutuları bile kusursuz. O kadar ki köpeklerini gezdiren arkadaşlar için bile ayrı bir çöp kutusu yapmışlar!!! Gerisini siz düşünün artık!




Gelelim şehrin ortamına:
Bu cümleyi kurmaktan hoşlanmıyorum ama  o kadar şehir gezdim ben bu kadar kasıntı bir şehir görmedim :P

Sokaklarda koşanlardan tut ta işe gidip gelenler falan hep bir şık hep bir zenginlik akıyor...İnsanların davranışları da ayrı bir kasıntı. Beni çok kastı yani şehir. Bir de pahalı , sorma :)
Kızları ,erkekleri desen onlar da vasat.
F/P da en düşük şehirlerden bir tanesi Viyana benim için... Tutmadım ben :) Tabii gidip görün , ben beğenmedim diye gitmemezlik etmeyin :P






Sonraki durağımız bu gezinin gözde şehirlerinden  Prag!!! :)






5 Temmuz 2014 Cumartesi

İnterbus Macerası 3. Bölüm- Budapeşte

16 Haziran sabahını Budapeşte'de karşılıyoruz. Konaklama yapacağımız ilk şehir. Kaldığımız otel - adı Oryantel ya da öyle bir şeydi :) - çok da iç açıcı sayılmaz. Lakin baştan söylemek gerekiyor, bu organizasyona girerken öyle çok yıldızlı otel beklentim yoktu zaten ve gezi boyunca yapılan konaklamalar beklentilerimi karşıladı diyebilirim.

Ayrıca  o kadar yorgun hissediyor ve duş alabilmek için can atıyorsunuz ki çok da önemli olmuyor otel. :) 

Otelde kısa bir moladan sonra şehre dalıyoruz.En baştan söylemeliyim.O kadar şehir gezdim :) , ilk 3 sıralamasını olmazsa olmazı bu şehir. O kadar yani :) 

Şehir Macaristan'ın başkenti bildiğiniz üzere ve Başkentliğe yakışacak bir şehir gerçekten .
Tuna nehrinin iki yanındaki Budin ve Peşte'nin birleşmesiyle oluşmuş bu şehir.
Ortam sakin. Burada kalabalık kavramı yok sanırım.Olsa da İstanbul'daki ile aynı anlamda kullanılmadığı kesin.


Tarihi yapı muhteşem bir uyum içinde.Şehrin dokusuna aykırı sırıtan bir bina görmedim. Merkezden uzaklaştıkça görüntüler biraz değişiyor tabi.Ama bence yine de bir bütünlük var şehirde.
Tuna nehri üzerindeki köprüler muhteşem.Tam 8 adet.
 -Aslanlı Köprü
-Megyeri Köprüsü
-Arpad Köprüsü
-Margaret Köprüsü
-Elizabeth Köprüsü
-Liberty Köprüsü
-Petafi Köprüsü
-Lagtmanyosi Köprüsü

Hepsinin ayrı ayrı hikayeleri tarihleri var.Ortak noktaları ise hemen hemen hepsi 2. Dünya savaşında yıkılmış,hasar görmüş ve tekrar inşa edilmişler.

Aslanlı köprünün hikeyesi ilginç:

Köprü ilk yapıldığında , mimarı William Clark , eğer köprü bittiğinde bir hata bulunursa kendini öldüreceğini söyler ve bu titizlikle köprüyü hatasız yapmaya çalışır. Gün gelip köprü bittiğinde bütün halk toplanır ve köprüde mimari ve statik açıdan bir hata bulamazlar. Lakin bir çocuk bir eksikliği görür ve Aslanların dillerini yutup yutmadığını sorar. Köprüyü süsleyen aslanları yapan heykeltıraş aslanların dillerini yapmayı unutmuştur.
Mimarın sözlerini hatırlayan heykeltıraş, Tuna nehrine atlayarak intihar etmiştir.
İşte bu ve diğer bütün köprüler Tur rehberimizin de söylediği üzere  özellikle gece ışıklandırma ile izlendiğinde muhteşem manzaralarla bir ziyafet çektirmektedir insanlara.Hele Tuna nehrinde ufak bir yat gezisi ile içkinizi yudumlarken bu manzarayı seyretmek neredeyse Boğazı seyretmek kadar iyi...Ama neredeyse :) 


Geceyi otelde mışıl mışıl! uyuyarak geçirdikten sonra Budapeşte'de son durak Kahramanlar Meydanını ziyaret ediyoruz. Opera binasının biraz ilersinde kalan meydan,Ülkenin kahramanlarının heykelleriyle süslenmiş.Turist kaynıyor.Akıllı bir meydan tasarımı :)



İşin özeti;
Şehir muhteşem.Macarlar güzel yemek yapıyorlar.Gulaş adlı geleneksel yemekleri bizim damak zevkimize çok uymuyor ama tarihi bir geçmişi var o yemeğinde ...
Şehir sakin,düzenli.İnsanlar saygılı.Bisiklet yollarına ve yayalara gösterilen saygıya İstanbul'da yaşayan biri olarak hayran kaldım. Kızları güzel.Erkekleri de güzel.
F/P olarak tek geçebileceğim şehirlerden ilki burası sanırım. :)

Gece yola çıkıp sabaha Bratislava'dayız! Orasının da ayrı bir güzelliği var ayrıntılı biçimde anlatacağım :) 

4 Temmuz 2014 Cuma

İnterbus Macerası 2. Bölüm-Üsküp

Selanik'ten sonra yola koyulduk ve aynı gün akşam saatlerinde Makedonya'nın başkenti Üsküp'e vardık.

Üsküp küçük bir şehir, ortasından Vardar Nehri ile ikiye ayrılıyor.Nehrin doğu kısmında müslümanlar yaşıyor. Şehrin bu kısmı daha otantik ve eski. Batı kısım ise Hristiyan halkın  yaşadığı kısım. Burası daha modern çizgiler taşıyor.Yapılar daha yeni.

2000 li yıllarda iç çatışmalar yaşanmış şehirde. Bu çatışmadan sonra hristiyanlar ve müslümanlar  iyicene kopmuş birbirlerinden.

Dediğim gibi şehir küçük ve turistik açıdan çok rağbet görmemesine rağmen, Vardar Nehri üzerinde 2.Murat döneminde muhteşem taş köprü ve onun replikası sayılabilecek modern çizgiler taşıyan diğer 2 köprü , yeni binaların mimarisi ve o küçücük meydanlarında onlarca büyük ve ihtişamlı heykelleriyle ilgi çekici hale gelebiliyor.


Ünlü Üsküp köftesi yemelisiniz dediler, gittik yedik.Şehrin doğu yakasında  Destan adlı bir mekandı sanırım.Standart bir mekan, standart bir köfte,uygun fiyatlar.adet yerini bulsun işte :)

Köftemizi yedikten sonra Üsküp'ün sokaklarında kaybolalım dedik.Gerçektende kaybolduk :) Üsküp kalesi gece olduğu için kapalıydı içine giremedik ama çok da bir özelliği yok zaten. İstanbul'da bol bol var o kalelerden surlardan.
Müslüman tarafının sokaklarını Tahtakale sokaklarına benzettim ben.Çarşısı küçük ve tatlı.Esnaf tek tük de olsa Türkçe biliyor.

Geceyi şehrin batı tarafında sonlardırdık. Daha haraketli tabii. Nehir boyu cafeler kalabalık.Dünya kupasınında etkisi var tabii sanırım.
Meydanda festival vardı şansımıza.Konser ve ateşli akrobasi gösterileri falan. Eğlenceliydi.
Üsküp'ünde birası ünlüdür dediler,girdik bir mekana içtik.Kırmızı Tuborg'un sulu hali gibi geldi bana.
Üsküp'ün para birimi dinar. Mekanlar Euro alıyor lakin para üstünü bir sürü dinarla veriyorlari dikkat...

Sözün kısası harbiden küçük, şirin ve ucuz bir şehir.
Gece Üsküp'ten çıkıp Budapeşte'ye doğru yol alıyoruz.İlk konaklamamız Budapeşte! Bunu belirtiyorum çünkü sabırsızlıkla bekliyorsunuz konaklama zamanlarını :)

3 Temmuz 2014 Perşembe

İnterbus Macerası 1. bölüm- Selanik

Selam;

15 günlük İnterbus maceramı anlatacağım bu ara size gün gün şehir şehir.
Tabii önce nedir bu interbus onu bir anlatayım önce;

Girişimci bir arkadaş Avrupa Sanat Topluluğu adı altında bir dernek kurmuş , başvurulardan kafasına göre seçtiği :) 50-55 kişiyi bir otobüse dolduruyor ve 15 günde 15 ülke 17 şehir gibi iddalı bir söylemle size Avrupa'yı dolaştırıyor. Kısaca olay  bu...Ayrıntı için www.avsat.org sitesini inceleyin derim...

Yukarıda arkadaş seçimleri kafasına göre yapıyor dedim ya, O öyle demiyor tabi, bazı kriterleri var elbette istisnaları ile birlikte.En basiti yaş sınırı ; 18-35 yaş arası arkadaşlar bu organizasyona katılabiliyor.

Şehirleri anlatmadan önce bir de kısa otobüs ortamını özet geçeyim şu otobüsle 15 gün olur mu yaaa diyen arkadaşlara:

İlk gece hariç hiç bir zorluk çekmedim otobüste, gerçi ben her yerde ve her koşulda uyuyabilen bir adamım zaten ama otobüs geneline de baktığımda zorlanan arkadaş görmedim.Hatta 5 aylık hamile bir arkadaş bile vardı ki onu burdan tekrar tekrar tebrik etmek istiyorum :)
Duş vs. gibi konuları çok da sıkıntı etmeyin bir çaresi bulunuyor. Evet her gün günde iki defa duş alamıyorsunuz ama kokmadan bitiriyorsunuz maceranızı...

Gelelim şehirlere;

14 Haziran günü Ankara'dan yola çıkan otobüsümüz misafirlerini toplaya toplaya İstanbul'a geldi akşam saatlerinde. Son misafirlerini de İstanbul'dan aldıktan sonra ki bende İstanbul'dan bindim , Selanik'e doğru yola çıktı 15 günlük yeni evimiz:

Sabah saatlerinde Selanik'e vardığımızda ilk durağımız Atatürk'ün doğduğu ve büyüdüğü ev oldu. Duygulu dakikalar yaşamak için hazırlamışken kendimi hayal kırıklığıyla doldum bir anda. Restore adı altında bildiğin boşaltmışlar evi. Hatıra ve eşya adına mutfaktaki bazı eşyalardan başka hiç bir şey yok evde.
İçinde dolaşmak bile etkiliyor adamı ama tam da moda giremiyorsunuz, ta ki arka odalardan birinde bal mumu Mustafa Kemal heykelini görene kadar,o kadar gerçekçi ki karşısında hazır ola geçip Selam çakmak geliyor içinizden...



Atatürk'ün evinden sonra yürüyerek beyaz kuleyi gördükten sonra lugatıma yeni giren ve turistik otobüslerle yapılan şehir turlarına verilen ad olduğunu öğrendiğim ve daha söylemeyi başaramadığım hop-on-hop-of turu ile şehri gezdik.Yapılabilecek güzel bir aktivite, tabi vaktiniz varsa yürüyerek keşfetmek gibisi yok şehri bunu da belirtmek isterim...

Beyaz Kule şehrin sembollerinden, Osmanlı döneminde yapıldığı söyleniyor.Şehir Bizans'a geçtiğinde beyaza boyanarak sembolik olarak vaftiz edilmiş lakin şimdi bildiğin kule işte.İstanbul'da da bol bol var...


Selanik, İzmir'e çok benziyor. Güzel bir kordonu var.sahil boyu cafeler barlar, ortam canlı yani.
Şehrin içinde dükkanların büyük çoğunluğu kapalı yalnız. Bunda pazar günü olmasının, öğle saati olmasının ve ekonomik krizin etkileri var...

Hoponhopof yaparken de göreceksiniz zaten şehir tarih ile dolup taşmış durumda.Büyük İskender'den tutun da Bizans ve Osmanlı döneminin izlerini çok net şekilde hissedebiliyorsunuz.



Selanik'te dikkat çekici bir özellik de evler.Balkonsuz ev göremedim ben. Balkon Selaniklilerin önemli yaşam alanlarından diye düşündürüyor insanı aşağıdaki gibi manzaralarla karşılaşınca...


Selanik'te insanlar yardımsever, fiyatlar uygun, etraf temiz, erkekleri ortalama , hatunları ortalamın üstünde :)
Dediğim gibi İzmir'e çok benziyor.Ben sevdim :)

3 Haziran 2014 Salı

Kitaplığımdan - Mizah

Kitaplığımın değişik üyelerinden biri. Başlığı ;
Ünlü yazarlardan seçilmiş MİZAH hikayeleri Antolojisi.
Basım yılı 1962 ama içerik 1960 öncesine ait.

İçerik  zamanın köşe yazılarının ve bazı şiirlerin  toplanmış hali.

Kitabın ilk bölümü Rıfat ILGAZ a ait:  Soluk soluğa başlığı uygun görülmüş bu bölüme...Okumaya doyamayacağınız şiirler var içinde :

İçiimizden biri - 1948 Yaşadıkça

Eli değnek tutar tutmaz
Çoban oldu
Sardılar sırtına bazlamayı
Onaltı yıl güne verdi karnını
Onaltı yıl koyun güttü kavalsız
İnsanlardan Ağa'yı tanır
Adını bilmez sorarsan
Hayvanlardan Karabaş'ı
YAşı yetti
Bıyığı bitti
Okundu künyesi
Gitti davulsuz zurnasız

Kitabın diğer bölümü ise  Yusuf Ziya Ortaç'ın 1960 yılındaki  Gün doğmadan Kitabından yazıları içeriyor...

Yazıları okuduğunuzda yine bir karşılaştırma içine girmeden yapamıyorsunuz şimdiki iktidarla Adnan Menderes iktidarını...O kadar çok benzerlik var ki:

"...
Sayın Başvekil unutuyor ki onun asfaltladığı dağlardan 500 yıl önce ,Fatüh Sultan Mehmet Cadillac'larını değil kanyonlarını geçirmişti!

-Vatan Bize borçludur! demiş sayın Başvekil...

İnsan bu inanca vardıktan sonra, artık o , gururun altın kulesindedir.Artık ona söz söylenmez. Artık ne yapsa doğru, artık ne düşünse güzel, artık ne söylese keramettir.
Ve biz artık ne yazsak yanlış, artık ne istesek haksız, ne fısıldasak suçtur artık!


Yusuf Ziya Ortaç